We are living on a wild information highway. And we’re bound to information in order to assess and improve.
Data is everywhere, but only some are useful. We should try over and over again to extract the useful ones. We are remote. We should be fast and creative at the same time.
The language itself is the mother of all communication problems. We don’t need words or salutations. We don’t need the art or the literature for business. We need constant feedback, we need information. We are business robots. Hopefully creative ones.
We should be agile. So our messages should…
Bertrand Russell’ın Din ile Bilim kitabında [1] şöyle bir pasaj ile karşılaştım:
“… insanının zihninin bilimsel bir açıklamasını yapmaya çalışıyorsanız, bütün maddelere hiçbir ayrım gözetmeksizin uygulanan genel kurallarla yetinmemek zorundasınız; üzerinde durulan olayların o belirli kişinin bütün geçmişiyle, yaradılışıyla ilgili bulunduğunu göz ününde tutmak zorundasınız.”
Bağlamı vermek adına, Russell kitabın ilgili bölümünde ruh-beden ayrılığını, ruh ve kişilik gibi kavramların maddeye indirgenip indirgenemeyeceği, psikolojinin bilim olup olmadığı gibi konuları tartışıyor. Ruh ile fiziğin ileride farklı bilim alanları ile daha iyi açıklanabileceğini savunuyor (bilişsel bilim ve sinir bilimi öngörüsü olabilir). Yukarıdaki pasajda ise konuyu biraz uca götürerek bir kişinin zihninin tamamen izole…
Bu yazıda çalışma motivasyonunu tartışmak istiyorum. İkinci kısımda bahsedeceğim Etkileşim kısmına Teke Tek programına konuk olan Prof. Dr. Ufuk Akçiğit’in verdiği bir veri ilham verdi. Bu programı [1] AR-GE ile ilgilenen herkesin izlemesini tavsiye ederim. Her zamanki gibi son okuduğum kitaptan (Thinking in Systems [8]) biraz fazla etkilenerek araya sistem tanım ve terminolojileri de ekledim.
Öncelikle çalışma derken; konfor alanından uzak, yaratıcı, üretim ve öğrenme süreçlerinden bahsediyorum. Dolayısı ile profesyonel olsun olmasın, zaten bildiğiniz ya da sahip olduğunuz şeyleri işleterek çıktı almak kapsam dışında kalıyor. …
Ülkemizin son yirmi yılı bir buhran içinde geçirdiğini düşünüyorum. Bu süre zarfında siyasete ve hayata dair bir çok şeyden pek bir şey anlamadım, dolayısı ile analiz yapamam ama yirmi yıllık yazılımcılığı öğrenme ve uygulama sürecinde tecrübe ettiğim şeyler bana bu işareti veriyor. Dolayısı ile eleştirim ekonomi, siyaset, özgürlük gibi alanlarda değil. Vurgulamak istediğim konu geçirdiğimiz mental değişim. Sanki olayları değil olguları yani soyut düşünmeyi ve tartışmayı tamamen kenara kaldırmak üzereyiz. Her ne yapıyorsak sonuçları iyi olmuyor. Biz okurken soyut düşünebilmek bir yetenekti, bir hedefti, bilmediğimiz onlarca terim için kavramsal tartışmaları ağzımız açık anlamaya çalışır notlar alırdık. Anlamıyoruz diye anlatan kişi…
Son yıllarda çok duyduğumuz “inşaat sektörü ile büyümenin sanal olması aslında ülkeye hiçbir katma değer katmaması” konusu ile yazılım ekiplerinin teknoloji-ile-büyüme merakı arasında bir bağlantı kurmaya çalışacağım.
İlk Pragmatic Programmer’ı [1] okuduğum günden beri şu örneği hatırlarım: “Yazılımcılık bahçivanlığa benzer, ne kadar ekersen o kadar bakım yapmak zorunda kalırsın” gibi birşeydi. Yazılım ekipleri etraflarında sürekli olarak değişen teknolojilere adapte olmaya çalışırken ve sistemlerini büyütürken kendi teknolojilerini geliştirme fırsatlarını kaçırıyor olabilirler mi? Bazen bana gelen “neden VeryCoolTechnology 14.45.4'a geçmiyorsunuz?” sorularına “çünkü biz de bir teknoloji geliştirmeye çalışıyoruz” şeklinde cevaplar verir oldum. Belki de şunu kabul etmeliyiz:
Teknoloji üretmek istiyorsan, kullandığın teknolojileri…
Futbolun bir bilim olmadığı aşikar. Bir bilim uygulaması olduğunu da söyleyemeyiz. Eğer öyle olsaydı takımlar başında teknik direktör değil bir bilim adamı ya da onun ürünü bir bilgisayar olabilirdi. Benzer şekilde siyaset de bilim değil. En azından uygulamada. Siyaset alanında yapılan araştırma faaliyletlerine bilim (normatif bilim) diyoruz ama uygulamada siyaseti bilimsel süreçler yönetmiyor.
Ya da günümüz astrolojisi, bir bilim değil, bir sözde-bilim [1]. Peki spor, siyaset astoloji ve hatta sanat bilim değil ise onları nasıl birbirinden ayıracak ve sınıflandıracağız. Bütün bu faaliyetleri üç grupta sınıflandırmayı deneyeceğim. Elbette bu ayrımlara zaten sahibiz, koca üniversiteler, meslekler kurmuşuz. …
Meta araştırmalar ve meta yazılar önemlidir. Derinlere bir yerlere daldırdığınız başınızı kaldırıp kutuya bir de dışarıdan bakmanızı sağlar. İşin kendisinden çıkıp felsefesini yapmak yani. En güzeli ve en zoru. Rich Sutton’ın 2019 Mart’ta yayınladığı bu meta makalede kendi içimde tartıştığım bazı konuları çok güzel özetlediğini görünce işi gücü bırakıp Türkçe’ye çevirmek istedim. Reinforcement learning kendi çalışma alanım olmadığı için Sutton’ın adını önceden duymamıştım. Anlaşılan kendisi reinforcement learning’in kitabını yazan araştırmacılardan biriymiş. Sutton’ın kendi internet sitesinde yayınladığı kısa bir popüler makaleden bahsediyoruz.
Veri etiketlerinden (data labels) aldığımız geri bildirimler (supervised learning), ya da problemi ifade ettiğimiz veri yapılarımızı ya da algortimaları…
Yazılım mühendisliği problem için en uygun çözümü tasarlamayı gerektirir. En uygunu burada en optimum demek. Peki en optimum ne demek? Hedefi belli olmayan şeyin optimum’u planlanamaz. Dolayısı ile problem cümlesinin stratejik bazı hedefleri barındırması gerekir ki en optimum belirlenebilsin ve sonucunda doğru mühendislik yapılabilsin. Strateji her zaman iş biriminden gelir. Yazılım mühendisinin işi verilen hedefe yürüyecek bilgi sistemlerini tasarlamaktır. Demek ki yazılım geliştirme faaliyeti “en iyi değil en optimum” sonucu almak için gerçekleştirilmelidir. Bu yazıda yazılımcıyı içten içe yiyerek bu optimumdan uzaklaştıracak aşırı-ölçeklenebilirlik olarak isimlendirdiğim bir hatadan bahsetmek istiyorum.
Burada sadece yazılımcı kaynaklı yazılım geliştirme başarısızlıklarından bahsetmek istiyorum. Daha geniş…
İlk bakışta fazla abarttığım düşünülebilir. Dünyanın en donanımlı bilim adamları ve mühendisleri tarafından büyük yatırımlarla üretilen yapay zeka framework’ü Tensorflow (TF) ile web sitesi yapmanızı sağlayan Wordpress (WP) arasında ne gibi bir benzerlik olabilir. İkisinde de benzer bir soyutlama problemi görüyorum. Bilişim tarafında satın alma yapan yöneticilerin konuların içsel dinamikleri ile ilgilenmemeleri devam ederse bir dönem web alanında yaşanan başarısız projeler dönemininin yapay zekada da tekrar edeceği düşüncesindeyim.
Öncelikle test literatüründe çok kullanılan White Box, Black Box kavramlarını anlatmak isterim. Herkesin çevresini siyah ve beyaz kutular olarak algılaması gerektiğini düşünürüm hep. Örneğin buzdolabınız ya da her gün bindiğiniz otobüs siyah…
Kötümser başlıklı bir yazı daha yazmak geldi içimden bugün. İçinden geldiyse de devam edeceksin [1]. Kötümser paylaşımlar herkesin benzer durumda olduğunu gösterip bizi rahatlattığından iyimser bir amaç barındırıyor aslında. Kötümserlik o kadar da kötü değildir. İnsanı gerçekçi yapar, olgunlaştırır. Tam da bu durumu harika açıklayan İlker Canikligil’in TEDx konuşmasını [2] şiddetle tavsiye ederek kendi tespitlerime geçiyorum.
Doğduğumuzdan beri başarılı ve mutlu olmamız gerekiyormuş gibi bir hissiyat içindeyiz. Doğuştan getirdiğimiz bir kusur olarak tanımlamış bunu Schopenhauer [3]:
Doğuştan getirdiğimiz tek bir kusur var: Hepimiz mutlu olmak için dünyaya geldiğimize inanıyoruz… Bu kusurumuzu gidermedikçe… dünya gözümüzde çelişkilerle dolu bir yer gibi görünecektir.
…
Software developer, rocker, reader, science addict, NLP researcher, phd cand. www.gokhanercan.com